30 Eylül 2007 Pazar

Mevlana Celaleddin-i Rumi

Maneviyat, insaniyet, yardımlaşma, hoş görü gibi vasıfların içimzde öne çıktığı(en azından böyle olmasını umut ediyorum) Ramazan'da, Bu akşamın yeri çok daha başka olacak. Bu bahsettiğim vasıfların çok daha fazlasını yaşanılabilecek en üst noktalarda yaşamış, yaşanmasına vesile olmuş ve olmaya da devam eden yüce zat "Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi"nin 800. Doğum yılı için yapılan kutlamaların en görkemlisi bu gece yani doğumunun 800. Yıl dönümünde Konyada yapılacak. Pek çok yabancı kanaldan canlı yayınlanacak kutlama, saat 22:00 da başlayacak ve Fox Tv den 2 saat boyuna canlı yayınlanacak. Kesinlikle ve kesinlikle kaçırmamanızı tavsiye ediyorum. Ayrıca Ahmet Özhan ve Mashar-Fuat-Özkan konserleri de Kutlamada yer alacak.


Mevlana ile ilgili yayınlarda duyduğumuz o güzel sözleri, o eşsiz hoşgörü cümlelerini, o cümleleri kullanıp, Mevlana Hazretlerinin hayatına dair bilgi verme işinin benim haddime olmadığını düşündüğüm için buyrun "Mevlana Vakfı"ndan bilgi edinelim(((:


Not: Keşke daha önceden aklıma gelmiş ve keşke çok daha güzel hazırlanmış bir yazı ile bu klonuyu paylaşmış olsaydım sizlerle. Ama gecikmeli de olsa burada "Mevlana Hazretleri"ni anmış olmak cidden mutluluk verici oldu benim için. ((:



Bayram İşte Asıl Böyle Olur )):

Daha önce bahsetmiştim çocukken de yazılar yazıp, heey gidi gençlik diyorum. Çok keyif aldığım bu yazılardan burada da ara sıra bahsetmeye çalışıyorum. Dün de bir anda aklıma geldi "Eski Bayramlar" a dair içimi geçire geçire, cidden özlem duyarak şunları paylaştım...
Mutlaka Okuyun derim... ((:

En Dikkat Çekici Çelişkili Mim (:


Aaaaaa sevgili OmAr beni "Mim"lemiş :P :P . Neyse sulandırmadan konuya geleyim ((:
"Dikkatinizi çekmiş olan, gördüğünüz, duyduğunuz, ilk aklınıza esen ve sizi gülümseten Çelişki" ne ola ki??? diye Merak ettim ve önce kendim başlayayım diye kendimi "Mim"ledim...
Hemen "Seyfi Uzunkök"den bire bir alıntı Çelişkime geçeyim;
"Toplumumuzda ayıp diye ifade edilen bazı yaşam tarzları vardır. Kıyafet bunun bir parçasıdır. Bir kız açık giyindiğinde çok az bir kesim bunu yadırgayabilir. Örneğin mini eteklidir. İşin garip yanı ise erkek dışarda şortla gezdiğinde herkes tepki verir, ayıp der.( Annem-Babam'ı alıştırana kadar onlarda böyle diyordu bana :P) Halbuki erkeğin bacağı kimseyi kolay kolay tahrik etmez. Ama bu ayıptır. Mesela bu şekilde bir mülki amirin yanına çıkamazsınız. Ya da adliyeye giremezsiniz. Ancak mini etekli bir kadın girer. Bu da erkeklere yapılmış bir baskıdır. Kimse tarafından da dile getirilmez. Erkek bacağı açık gezme özgürlüğüne sahip değildir. Ama kadın mini etek giyme hakkına sahiptir. Sonuç tahrik olsa bile..."
Bu gözlem kesinlikle benimde yakındığım bir konu. Hayatımda ilköğretim ve lise eğitimimde bile spor tarzlı ayakkabılar giymiş, asla klasik ayakkabı giymemiş biriydim. Ama gelin görün Üniversite de çeşitli sebeplerle Rektörlükte toplantıya girmem gerektiğinde ilk karşıma getirilen şey "Senato kararı var, toplantıya kravatsız, takım elbisesiz giremezsin" ve haftada 2-3 kez bu tarz toplantılarda takım elbise, kravat ile çile çekmekteydim... Bayan Rektör yardımcımız ise gayet klasik-spor arası kıyafetlerle, hatta olabildiğince renkli cıvıl cıvıl kıyafetlerle nisbet yaparcasına gelirdi her toplantıya, iyice çıldırırdım((:
Neyse sırada Günün Şanslı-Kurbanları(aha çelişkinin alası :P) var...

Mınar
Guijarra
Tugba

Buyrun sahne sizin ((((:

28 Eylül 2007 Cuma

"Mim" mi?? O da Ne Ola ki???

Blog yazarları arasında Hem eğlence amaçlı, hem de karşılıklı muhabbetin daha da koyulaştırılması amacıyla yapıldığı ileri sürülen bir "icraat". Alakası bile yok... Birisi çıkmış bir konuda demiş ki "Benim şu şu şu arkadaşlarım bu konuda sağlam birer yazı yazabilirler" demiş. "şu şu şu" arkadaşlar yazdıktan sonra yazılarını, "uleyn sen sen sen benden daha iyisini yazamazsınız bu konuda" demiş... Bu durum uzadıkça uzamış, herkes işin özünde; "Benim yazım en güzeli" oldu demiş ve hep bir başkasına "benden daha iyi yazabilecek misin?"sorusunu yöneltmiş. Bu "icraat" in özünde bu var.
Tugba ve Guijarra da ayrı ayrı ama aynı konuda "Mim"lenmiş ve kendi üslubuyla yazmışlar "Mim"e cevaplarını. (Tugba'nın cevabı, Guijerra'nın cevabı). Ardından da "Seni Seçtim Pikaçuuuuu" şeklinde "Haydi bakalım benden daha iyisini yazabilecek misin?" demiş ikisi de ve topu bana atmışlar. Konumuz;"En yakınımızdaki kitabın 187. sayfasının ilk cümlesi... Bakalım benim en yakınımdaki kitabın

187. sayfasında ne var?

şu cümle;
"Okuduğuher şey üzerinde uzun uzun düşünüp taşınan Clausius 1848 yılına gelindiğinde, Evren'in kaderi üzerine kafa yormaya başladı"
Bu cümle, 1800 lü yıllarda Prusya'nın, sonralarda ise Dünyanın en önemli fizikçilerinden biri olan "Radolf Clausius" için "Dünyayı Değiştiren 5 Denklem (Michael Guillen)" de sarf edilmiş. Ya böyle pek bi "entel" olması için aranıp bulunmuş bir kitap ve cümle gibi oldu ama cidden ilk aklıma gelen ve yakınımda, hatta dibimde o varmış. Ama tavsiye ederim 5 büyük bilim adamının hayatını çok güzel işlemişler (:
Eveeett... Şimdi de bende sıra mimleme adına((:
Ancak konuyu değiştirmek istiyorum. Yeni Konumuzzz...
"Çelişkiler"
Evet, günlük hayatta dikkatinizi çeken, İLK AKLINIZA GELEN, yüzünüzü gülümseten ÇELİŞKİ Nedir???
Açılışı kendim yapmak için, ilk olarak kendimi "Mim"liyorum ((: Haydi bakalım "Meraklı Yaratık" merakımızı gider bi' (((((:

26 Eylül 2007 Çarşamba

“Döner Kapının Popülaritesi”nin Sırrı…


Yasin yine pek bi'ehemmiyetli(!) bir o kadar da önemli(!) bir konuda(soruyu tekrardan yazmıyorum linke tıklayıp okuyabilirsiniz) aydınlatılmak istemiş, eee benim de görevim sizleri en doğru(!), en gerçekçi(!) bilgiler ile aydınlatmak olduğu için hemen daha da uzatmadan konuya girip, sizleri aydınlatmaya çalışayım...

Öncelikle verilmiş olan cevap tamamen baştan savma ve bilim, tasarruf gibi lafların arkasına sığınarak insanların gözünü boyamak amacıyla verilmiş bir cevap....

Aslında mevzu çok basit. En önemli amaç bu kapıların yapımında "GÖSTERİŞ"... Evet evet kesinlikle "Gösteriş"...Mükemmel bir iç dizayn yaptınız otel girişine. Çok şaşalı bir görüntü oldu, biiir sürü de para harcadınız. Kapınız normal kapı. Gelen transit geçip "Resepsiyon" masasına geldi, girişini yaptı çıktı odaya. Eeeee... Sorsanız giriş kısmına dair bi tek kapıyı hatırlar, şöyle bir şeydi diye ve birde "resepsiyon" kısmını. Ne oldu?? o kadar para bi işe yaramadı. Ama döner kapılı bir yerde durum farklı. Gelen bir an durup uygun bölmeye girecek. Sonra kırk saatte o kapı dönerken bir yandan mecburen etrafına bakınacak. Siz hiç, yeni yapılmış da olsa, içi öyle sıradan gösterişsiz, hatta kısmen köhne olan otellerde döner kapı gördünüz mü?

Bunun yanı sıra bir başka ihtimal dahilindeki sebep de, "Zaman kazanmak"...Evet kesinlikle bu da güçlü bir ihtimal. Şu şekilde:

Düşünün çok gösterişli bir otel, giriş kapısı normal kapı, çok önemli bir müşteri geldi, dan diye kapıdan girdi "resepsiyona" a bi' geldi kimse yok... Haydaaa... Hani bence sorun değil, beklesin işi ne… Ama büyük otel sahipleri bu şekilde demiyor. (Hoş bu düşüncede olduğum için ben üç kuruşun hesabını yapmak ta onlar trilyon hesabı yapmaktalar. Ama kuruşlarımla ben çok meshudum (((: o da ayrı bi' durum) İşte bu nokta da otellerin "imdadına" döner kapı yetişiyor. Bu pek bi ehemmiyetli müşteri geldi kapıdan girecek, döner kapının uygun bölmesini bekleyecek, döner kapının salına salına dönmesini beklerken içerinin süsünü püsünü izleyecek, içeri girecek ve "resepsiyona" ulaşacak. Bu süre zarfında çoktan müdürler, ilgili şefler karşılama(yaranma) amacıyla bekleme moduna çokdan girmiş olacaklar.

Bu sebepleri gittikçe uzatmak mümkün. Ama bu iki sebep, özellikle de ilk sebep sanırım olayı gayet iyi özetliyor. Dünyanın en ünlü ve pahalı giyim markalarının ürünlerine para verebilecek kadar zengin(zeki) olmayan, ama "4 de 1" fiyatına satılan taklitlerini alıp etrafa sanki orjinaliymiş edasıyla "Gösteriş" yapmaya çalışan bir toplumda, bir kapının bile yapılmasının sebebini "Gösteriş" olarak düşünmek sanıyorum ki pek de yadırganacak bir durum olmaz… (((:

Merak Ettim de "Modern Soygun Nasıl Yapılır???"

Eveetttt... Merak Ettim De olarak her zaman sizlere faydalı(!) olacak bilgiler vermeye, sizleri aydınlatamaya devam ediyoruz...Birazdan hayatınızda olmazsa olmaz bir bilgiyi, "Yoluyla, yordamıyla bir kişiyi soymanın yöntemlerinden biri"ni uygulamasıyla birlikte vereceğim sizlere. Eğer bir GSM firmasına sahipseniz ya da ilerde sahip olursanız bu yöntem ile muazzam bir soygun yapabilirsiniz. İşte buyrun geçenlerde cereyan eden olay ve size ilerde büyük paralar kazandırabilecek yöntemin ayrıntıları;

Bir süredir, "Avea hattımdan kontörlerim çok çabuk düşüyor. Acaba neden?" diye düşünürken, kontör yükler yüklemez hesabımdan toz olup uçan kontörlerimin hesabını Avea Müşteri Hizmetlerini arayarak sormak aklıma geldi. Avea'dakiler merakımı gidermek amacıyla beni Flycell'e yönlendirdi. Flycell ise "Üyemiz olarak gözüküyorsunuz, üyelik onayını yaptığınız için kontörlerinizi geri veremeyiz." dedi. Halbuki ben paralı bir hizmete üye falan olduğumu hatırlamıyorum. Onaylamanın nasıl yapıldığını sordum. "Telefonunuza gelen onay kodunu internetten sisteme girmişsiniz ve onay işleminizi tamamlamışsınız." dedi. Hayır, kendimi bilmesem, doğrudur diyeceğim, ama ücretli hiç bir servise para vermem yani. Ama sonuçta onların dediğini mecburen kabul ettim, suçumla (!) kaldım. Önce ücretsiz diyorlar, sonra haber bile vermeden servis ücreti olarak haftalık 25 sms/50 kontör alıyorlar. Sonunda öğrendim ki, Flycell tarafından 150 kontörüm cukka edilmiş...

Devamında, uzun konuşmalar sonucunda bu duruma "DUR" demek için "Iptal flycell" deyip 5959'a mesaj yollamak gerektiğini öğrendim ve bu "Modern Soygun"a kendi adıma "DUR" dedim. Siz de çabucak kontörlerinizi gittiğini düşünüyorsanız, "Flycell"e destek amaçlı haftalık 50 Kontör bağış yapan "Hayır Severler"den olmak istemiyorsanız, Hiç müşteri hizmetleriyle falan uğraşmayın, hemen "Iptal flycell" deyip 5959'a mesaj yollayın. Nasıl olsa diyecekleri şeyler üç aşağı beş yukarı aynı değil mi??...

21 Eylül 2007 Cuma

Döner Kapının Popülaritesi


Ben yine e-posta kutuma düşen iletilerden yola çıkarak bir soru soracağım, çok sevgili Omar'a. Merak ettim, cevabını da altına yazmışlar sözde ama pek de tatmin olmadım açıkçası. İşte o soru ve cevabı:
Niçin otellerin kapıları döner kapıdır?
Doner kapilarin tek amaci enerji tasarrufudur. Buyuk binalarin icerleri devamli olarak isitilir. Acilan normal kapidan iceri soguk hava rahatlikla girer. Eger normal kapi kullanilirsa hava degisimi nedeniyle klimalar veya motorlar yeniden calisacaktir. Ozellikle cok kisinin girip ciktigi otel veya benzeri binalarda enerji tasarrufu icin doner kapi kullanilir. Doner kanatlar sicak havanin disari cikmasina, soguk havanin da iceri girmesini engeller.
Şimdi siz bu cevaba inandınız mı yani? Ben inanmadım.

18 Eylül 2007 Salı

Merak Ettim de Nasıl Konuşuyorlar…


Eveeet… Bu harita da şimdi nereden çıktı ve üstündeki siyah çizgi de ne oluyor?? Değil mi?? ((:
Bundan iki hafta önce bir aile dostumuzun şirketinde bazı işlere yardımcı olmak için çalışıyorken iş nedeni ile çalışanlardan biri ile şehir dışına çıktık. Ve 6 gün süren bu yoldulukta siyah renk ile görmüş olduğunuz güzergah üzerinde 6 Günde 7 şehire gitmiştik. Yorucu, kimi zaman sinir bozucu ((: ama keyifli bir yolculuk olmuştu. O yolculukta da bir sürü "merak ettiğim" ve ya "dikkatimi çeken" şey oldu. Tabi bu kadar farklı il söz konusu ise bir o kadar da farklı şive demek olur bu ((: Zaten eskiden beri şivelere merakım vardı bu vesile ile de böyle bir yazı yazayım dedim, döner dönmez biraz araştırdım ve buyrun sizlere bazı yörelerden şive örnekleri…
Haaa unutmadan sizlerinde bildiği şive örnekleri varsa paylaşırsanız herkesten önce ben çok sevineceğim (((:

Not: Yazının sonunda 2 tane şive örneğini (sırf eğlenmek için) seslendirmeye çalıştığım bir video var. Kesinlikle inceleyin :P (((:

  • Lisede, okulda Kastamonulu çok sayıda arkadaş olunca haliyle, en popular söylemimiz şöyleydi;

"Depcem deeeyon depemeyon,

Atcem deyon atemeyon

Dep gari, At garii

Gastımonu, Gastımonu Dep Dep Dep!!!"

  • Yıllar önce Aydın'a teyzemlere gittiğimde bi' sohbet ortamında duyduğum tam metnini ise geçenlerde araştırırken bulduğum tekerleme;

"Gagı: Aydın yöresinde Kamışa "Kargı" derler, hatta Kargıda diyemez görüldüğü gibi "GAGI" derler ((: "

"Gagı va, gagıcık va

Gagıdan gagıya fak va

Gemencik gagısı bamak gibi

Umulu gagısı badak gibi

İmamköy gagısı va

Bağmak bağmak

Ebeyli gagısı va

Dınak dınak

Gagı va beli bükülü

Gagı va deli dövülü

Gemencik gagısınnan

Otakla gagısının fakı

Ota bamak gibi

Gagı va, gagıcık va

Gagıdan gagıya fak va"

Çocukluğunda ilk defa Germencik'i gören bir köylü, kırk yıl sonra tekrar oraya gider, şaşırır kalır ve gördüklerini komşularına şöyle anlatır:

"Ey, gonşula geliven bi! Bakın da nele decem size. Böyün Gemenciğe gittim. Bi de nele görem? Gemencik şeher olmuş, şeher! Baza yatana gidivedim. Köftülü kebabla dizilivemiş. Otomofille sılanıvemiş. Şaşdım galdım. Bi de deve küleşi va dedile. Goştum gidivedim. Hakem hiyetinden Mıstıva Çavış, opalödene ba ba bağıbatı. "Çocukla gıyıya gaçsın, gebe gala da ayağaltında dolaşmasın! Devele gaçça haa!" deye."

  • Anlatan :Behice TAŞKIN (35 Yaş) Yıl 1963
    Kaynak: Nevşehir ve Yöresi Ağızları
    Yazan: Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ

Yamır Doğası....
yamır doğası var diyi en oğde bi dellal çarılır. dellal aşamdan çarılır. zabanan koyümüzün hocaları böyükleri hep toplanıllar, doğayı yapallar.
Koftür....
her yirin memlekatın bi şiysi oluyor. koftürü pek gozel yaparıh. ah üzümden yaparıh.
Gısga otu....
böyle böyle gapanı gapanı gısga otu alırıh, depemizde guneş yanarıh. aşam oldumuydu talladan gopuşu gopuşu gelirik.
zabanan şafak atmadan galhacah, inekleri sağacah, nirde, bizinki zorunan geçim. sen niye giş geldin?Noğururdün? şindiyadar bu talla boğun biteridi
gısgamızın otuna gore adam oluruh. bazı gun birbirimize öndüc giderig, o bana gic geldiyse bende ona gic giderim, irken gelene irken giderik. suvarırıh maşallanın üsdüne otururuh iyice bi ıslanırıh. maşalladan hic gahmah. öğlennedi yimek yaparıh. pahla, zelderi yanı, olmassa sütlü bişiririk. aşam olunca talladan geleceğen, yimek bişirecen.

  • Son olarak da Kahramanmaraş yöresine ait bir cümle ve Anlayabileceğimiz şekle getirilmiş hali;

''camının süllümünden dırmanan püsüğe haphabınan vurduydum püsük dohuz dombalak atarak aşşağı tuvarlandı''

meali :P ; " caminin merdiveninden çıkan kediye takonyayla vurunca kedi dokuz takla atarak aşşağı yuvarlandı"



16 Eylül 2007 Pazar

Korsana Savaş Açan KORSANLAR…

Ramazan Ayını görebilmeye bu sene de ömrümüz yetti. Her ne kadar eskiden olduğu gibi olmasa da bu ayın insanda uyandırdığı hissiyatlar çok başka. Ramazan ile başlığın alakasını hemen konuya şöyle devam ederek kurayım;

Ramazan geldi bari bu ayda paramı hayırlı bir şeyler alarak harcıyayım deyip bir kitap evine girmiş, raflardaki Kur'an lardan birini seçmeye çalışırken "Seyfi Uzunkök"ün "Çelişkiler" adlı kitabında dikkati çektiği bir husus aklıma geldi ve hemen elimdeki Kur'an ın ilk sayfalarını açtım aynen şu ibare: "Bu eserin yayın hakları … Yayın evine aittir. İzinsiz çoğaltılamaz…". Bir iki farklı yayın evininkilere, bazı Kur'an CD lerine baktım, benzer ifadeler "Her hangi bir şekilde kopyalanamaz", Uzunkök'ün dediği gibi bazıları daha da ileri gitmiş ve "Kopyalarsan hakkımı helal etmem" demiş… Hızlıca Şiir bölümüne geldim ve Yunus Emre şiirlerinin olduğu kitapları açtım yine aynı ifadeler… durup bir an aynen şunları düşündüm: " Bu insanlar Allah'ın hiç bir karşılık istenmeden insanlara iletilmesini istediği sözlerini gelir kapısı olarak görüp maddi kaygı güderek ticaretini yapıyorlar. Kıytırık bir yazarın bile izni olmadan sözlerini basıp satışa süremeyen bu kişiler, Allah Kur'an ın ticaretinin yapılamayacağını yine Kur'an içinde kesin bir dille yasaklamışken, Hem karşılığında bir bedel ödemeksizin hem de içerisindekilerin asıl Sahibi nin izni olmaksızın kar amacı ile satışa koyup, bir de üzerine nasıl yayın hakkı bizimdir, izinsiz çoğaltamazsınız, çoğaltırsanız hakkımızı helal etmeyiz diyebiliyorlar. Hadi ben diyelim ki çoğalttım ve haklarına girdim, peki onlar bu ticaretiyle kaç milyar müslümanın hakkına girmiş oluyor???"… Bu çelişkiye Kur'an çok açık bir örnek. Bu çelişki sadece Kur'an da değil dediğim gibi Yunus Emre'nin ve eski zamanlarda yaşamış bir sürü kişinin eserlerinin günümüzde basılmış hallerinde de bulunuyor… Acaba sözeleri, müziği anonim olan şarkı, türküler için mp3 yapılıp internetten indirilmesin diye bas bas bağıran, korsana savaş açanların, korsanlara karşı yasa çıkartmaya çalışanların en başta bizzat kendileri KORSANdır demek yanlış mı olur??

Hayat boyu aman şunu unutmayalım: "Öncelikle İğneyi kendimize batıralım, sonra Çuvaldızı başkasına batıralım" hatta kendi yaptıklarımızı, başkalarının yaptıklarından çok daha fazla sorgulayalım yani "Çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batıralım" ((:


Saygılar…

Ben Çocukken…

Herkese selamlar… MeCeSe ((: nin bir zamanlar aklina bir fikir düşmüş ve gidip "COCUKKEN" diye bir blog açıvermiş. Bu blogda bir zamanlar ne yapar ne ederdim diye yazarken bu yetmez isteyen gelsin, o da "Ben Çocukken" deyip de yazar olmak isteyen varsa buyursun gelsin demiş. Eeee çocukluğu sessiz, sakin, uslu bir çocuk olmasından dolayı olabildiğince olaylı geçmiş olan ben(usluysan sessiz sakinsen nasıl olaylı hareketli geçiyor çocukluk demeyin sadece ilk yazıyı okursanız o yeterli olacaktır anlaşılmasına) orada yazmayacam da kim yazacak deyip "Beni de al MeCeSeeeeeeeeeeeeeeeeeee" dedim. Sağolsun kırmadı aldı beni kadroya, ben de başladım yazmaya… Şu an itibari ile 4 adet yazım mevcut geçmişe dair…Buyrun okumak isteyenler için ön bilgi ve linkler (((:

Dediğim gibi siz öylece dursanız da "ekşın":P olaylar benim peşimi nasılda bırakmıyormuş buyrun bakın...
Balkondan Aşşağıya Uçma Yolları, Ders - 1

Ablam ve Kuzenimle birlikte yaptığımız,
Kendin Pişir Kendin Ye Radyo Programı

3 Yaşlarındayken,
Yemeğin Kaynağına Yağtığım Yolculuk

Lisede deneme sınavlarındaki takma isim kullanma geyiğinde ulaşılabilecek son sokta,
Üfürükten Teyyare...

Buyrun bakalım okuyun okutturun :P


15 Eylül 2007 Cumartesi

Ben de Merak Ettim - Cevaplar / Bölüm 3


Evet, gayet mühim ve önemli sorulara verdiğim cevaplardan oluşan "ÜÇLEME"nin ((: 3. ve son Bölümü "3. Bölüm: Bilimsel Seans" Bayağı bir gecikme ile sizlerle birlikte. Bir önceki hafta içersinde geçici bir iş için 6 günde 7 şehire gitmiş olmam sebebi ile pek zaman bulamadım ama geri döndüm bomba gibi :P Haydi buyurun bakalım kaldığımız yerden devam…((:


Merak 7:

Işık saniyede 300.000 km hızla yol alıyor. Peki karanlık hangi hızla çöküyor? Bununla bir alaka kurulabilir mi?

Cevap 7:

Bu konu göründüğünden çok daha karışık. İlk başta hemen "Işık" ile "Karanlığın Çökmesi"nin hızları aynı diyesi geliyor insanın...Ama olayın derininde işler çok daha başka. Ancak bu konuda diyeceği olanlar vardır belki diyerek ve kendim için biraz daha düşünme payı isteyerek bu soruyu bir süreliğine askıya almak istiyorum. Diyeceği olan birileri varsa buyursun... Mikrofon sizde((:


Merak 8:

Diyelim ki gelecekte bir gün ışık hızıyla seyahat eden araba icat edilmiş olsun. Bu arabanın farlarını yakınca ne olacak?

Cevap 8:

Bence ne olacağından daha çok niye yakma ihtiyacı duyacağını düşünmek lazım. Yani farları niye açarız??? önümüzü görelim gerekecek olursa manevra yapıp bir yere, bir şeye çarpmayalım der ve farları açarız. Ancak o hızla giderken farları yakıp, önünü görüp, bir şey önüne çıkarsa fren yapıp durmayı becerebileceğini düşünen ya da "gerekirse sağa ya da sola ani manevra yapabilirim, ne varki" diyen biri olabileceğini sanmıyorum,o sebeple de öyle bir durumda farları yakmak gayet fuzuli olur. Yalnız "yok kardeşim o durumda ben dururum da manevra da yapabilirim ne var ki" diyen çıkarsa da benim karşılığında diyebileceğim tek şey "vaayyy beee...Analar ne evlatlar doğuruyor" olur ancak... ((:


Merak 10:

Teflona hiçbir şey yapışmıyor. Peki tavanın ne özelliği var ki teflona yapışık?

Cevap 10:

Bu konu benim de aklımı bulandırmakta ve açıkcası cevabını bende net bir şekilde veremiyorum. Bir Kimyacı olarak burada size konuyu bilimsel saçmalıklar(!) ile açıklayabilirdim ama daha mantıklı(!), gerçekçi(!) bir dille sorularınıza cevap verdiğim için size bilimsel saçmalıklardan(!) bahsetmeyeceğim ki aklınız karışıp yalan(!) yanlış(!) bilgilerle dolmasın…Şöyle bir durup düşünüyorum da nedenini, belki de cevap "Bölüm-1/ Soru 2" deki "Süper Yapıştırıcı"nın ta kendisidir (: Kim bilir...(: (:


Merak 12:

Uçağın kara kutusu kaza anında parçalanmıyorsa neden bütün uçağı kutunun üretildiği maddeden yapmıyorlar?

Cevap 12:

"O zaman çok ağır olur, o yüzden uçamaz uçak" diyen arkadaşların seslerini duyar gibiyim. Ancak kesinlikle alakası yok bunun. O kadar dayanıklı bir maddeyi bulan bilim adamları onun hafif olan halini de bir şekilde bulabilirler. Asıl mesele şu hikayedeki ile bire bir aynı. Şöyle ki:

"Zamanın birinde bir terzi hiç eskimeyen bir kumaş bulmuş. Ne eskiyor ne kirleniyor, hiç bir şey olmuyormuş bu kumaşa. Ülkenin kralı hemen bu terziye bolca hediye altın verip ödüllendirmiş, kutlamış. Zamanla tüm ülkeye yayılmış bu kumaşla yapılmış kıyafetler, herkes akın akın bu kıyafetleri almaya gitmiş pazarlara. Satıcılar satışlardan çok memnunmuş. Ta ki bir süre sonra satışlar tamamen durana kadar. Kumaş eskimediği için kimse yenisini alma ihtiyacı duymuyormuş. Bunu gören kral hemen terziyi idam ettirmiş ve tüm eskimeyen kumaşlar bir şekilde imha edilmiş. Eskiyen yırtılan kumaşlar kıyafetler tekrardan satılır giyilir olmuş." burdaki gibi uçak bozulmaz parça ihtiyacı duymaz ve malesef "düşmezse" gariban(!) uçak üreticileri nasıl ailesini geçindirecek parayı kazanacak )):