30 Ekim 2007 Salı

Sokak Lambalarının Dramı...

Evet kesinlikle başlıktaki gibi bu durum çok büyük ve hep gözardı edilmiş bir dram... Bir önceki konuda bahsettiğim Sayfacıbaşı'nın;
"Kötü yola düşen kadınlara sokak kadını derler. Şimdi durum belki manidar gibi, hani evi yani bi' yuvası yokmuş, o bakımdan sokak kadını demişler gibi açıklanabilir. Peki sokak lambalarının ne günahı var? Onlara "Sokak lambası" yakıştırması yaparak haklarına girmiş olmuyor muyuz?"
sorusu hep göz ardı edilen bir ayrıntıyı gözler önüne sermeme neden oldu. Aslında sorunun cevabı gayet açık ve sorunun içersinde cevabın kendisi bulunuyor. "Evi, barkı, yuvası olmadığından yola çıkılarak Sokak Kadını denilmiş olabilir" cümlesinde de bahsi geçen kadınlarla Sokak Lambalarının bu açıdan ortak yönü çoktur. Yani tıpkı bu kadınlar gibi "Sokak Lambaları"nın da bir evi, yurdu, yuvası yoktur. Her zaman, her şeye rağmen sokaklardadırlar. Ne bir yere gider ne de ayrılırlar sokaklardan. Peki bu yakıştırmayı yaparak onların hakklarına girmiş olur muyuz bilemem ama buna gelene kadar aslında türlü yönden haklarına girdiğimiz gün gibi ortada. Hepimiz o lambaların ışığında geceleri yürürüz, yeri gelir arkadaşlarımızla, yeri gelir ailemizle, eşimizle dostumuzla. Onlar ise hep yalnız olarak dururlar orda. Bu durumda haklarına girmiyoruz da ne yapıyoruz. Ayrıca bu güne kadar onları hep kullandık, onlardan faydalandık ama bir kez şefkat göstermedik. Sorarım hanginiz bir sokak lambasına sarılıp da sırtını okşadı?? Hanginiz bir gün gidip de halini hatrını, ihtiyacı olup olmadığını sordu?? Sorarım size bunları yapmak bir kenara, patladığında, çalışmadığında hemen görevliler aracılığı ile kenara, çöpe atılıp yenisi ile değiştirilmediler mi bu lambalar?? Hatta şefkatimizi, ilgimizi, sevgimizi o kadar esirgedik ki bu dediklerimi yapmak bir yana bozuldu diye çöpe atılırken bile kendimiz tenezzül etmeyip devletin görevlilerinin yapması için beklemedik mi? Hangimiz gidip kendi elleri ile düzeltmeye çalıştı?? Olsa olsa tekme atarak düzeltmeyi denemişizdir.
Evet daha bunun gibi onlarca hatamız, yanlışımız olmuştur "Sokak Lambaları"na. Son olarak sorarım Sayfacıbaşı sana;
"Bu kadar yaptığımız şeyin karşılığında bu "Lambalar"ın ne düşündüklerini, ne yaşadıklarını düşünmeyip verdiğimiz isimlerine kafamızı yormamız ne kadar doğru???"
Ve gelin bu gün yeni bir kampanya başlatalım. Herkes kapısının önündeki bir "Sokak Lamba"sına sarılsın ve bundan böyle onlara göstereceğimiz sevgi ve şevkatle, sık sık onlara sarılarak ne kadar kıymetli olduklarını hissettirelim.
"Haydi herkes sokak lambalarını kucaklamaya!!!"

Merak Etmişler de...

Blog yazmaya ilk olarak yaklaşık 4 ay önce 23 Temmuzda "Merak Ettim de" diyerek yazdığım bir yazı ile başladım. O sıralarda bir kaç arkadaşımın içinde yer etmiş ve acilen cevaplanması gereken sorularına elimden geldiğince cevap bulmaya çalışmıştım. O sorulardan bir kısmını ise diğerleri kadar aciliyeti olduğu kanısında olmadığım için daha sonra cevaplarım diye bırakmıştım. Artık onların da bir an önce cevaplanması ve soruların merakların giderilmesi gerektiğini düşünüp cevapları aramaya koyuldum tekrardan. Ben bu soruları birer birer olabildğince çabuk cevaplayadurayım sizde neymiş bu sorular bi bakın hatta varsa cevaplarınızı burad yazın, gayet memnun kalır soru sahipler ve tabi ki de ben (((((:

1- Sayfacıbaşı sordu ki;
"Bilmem ki nasıl desem...

Mesela kötü yola düşen kadınlara sokak kadını derler. Şimdi durum belki manidar gibi, hani evi yani bi' yuvası yokmuş, o bakımdan sokak kadını demişler gibi açıklanabilir. Peki sokak lambalarının ne günahı var? Onlara "Sokak lambası" yakıştırması yaparak haklarına girmiş olmuyor muyuz?"

2 - yağmur sordu ki;

"Bende hem ağlarım,hem giderim mantığını anlayamayanlardanım.E be kardeşim sen değil miydin evlenmek için can atan,bütün hazırlıkları yapan,kimi zaman evdekilerle aran bozulunca o evden kurtulmak isteyen değil miydin ???hadi gidiosun anladıkta neden ağlıosun:Dbu konuyu aydınlatırsanız:D"

3- ramses sordu ki;

"Şincik benimde merak ettiğim bişe var; hani oluyor ya işte koskoca bir şehirde bir mağazadasın ve oh ne rahatım keşke bugün canımı sıkcak biriyle karşılaşmasam dersin ama o anda tam karşından nasıl bi tesadüfse o koca şehirde asla karşılaşmak istemediğin kişiyle yüz yüze gelirsin?? ya da nasıl olurda tam en çok sevdiğim müziği dinlerken ya elektirkler kesilir ya da sevgili anneciğim elektirkli süpergeyi çalıştırır? :P (çok mu paranoyağım yoksa Omar abi xD ) hadi abi bu meraktan pazıl olmuş kafayı bi açıklığa kavuştur bakim :P"


İşte bu gayet aciliyeti olan ve çözülmesi muklat suretle gerekli olan soruları teker teker çözüme kavuşturmaya çalışacağım önümüzdeki bir kaç gün içinde, tabi sizlerinde yardımı olursa çok makbule geçer bilesiniz ((((:


11 Ekim 2007 Perşembe

Mim Furyası,Sezon - 1 / Bölüm - 3; 0(sıfır)’dan başlıyalım mı ?

Eveeet... Mim, Mim, Mim... Bu gidişle blogun ismini "Mimlendim de" diye değiştirmem gerekecek... Ama olsun "Kıymet Verip" mimliyorlar beni, bu durumdan, Mimlenmekten gayet memnunum (((:
Bir önceki mimde de olduğu gibi "iki taraftan" mimlenmiş bulunuyorum. Biri sevdiğim kıymetli bir arkadaşım olan Tugba Tuncer diğeri ise 3 bloglu ve özellikle siyasi yazılar paylaştığı Bu Blogu'nu çok sevdiğim Pucca . Mimi başlatan kişi Tugba'dan öğrenelim konumuzu...

Evet benim de hayalim, ne kadar mümkünatı vardır, ne kadar ciddiye alırsınız bilmiyorum ama CUMHURBAŞKANI olmak kafamda yatan, hayalden de öte, cidden kafamda çizmeyi planladığım bir yol. Hem de 16. Cumhurbaşkanı olmak gibi bir hedef de koyuyorum önüme ((: Bakalım Yıllar sonra "Bir zamanlar hayal olarak demiştim, şimdi gerçekten Cumhurbaşkanı'yım" diyebilecekmiyim uzuuuuuuuuunn yıllar sonra göreceğiz :P :P :P
Sıradaki "0(sıfır)’dan başlıyalım mı ?" diyecek kişi PINAR olsun da görelim neler çıkacak ondan da (((:

8 Ekim 2007 Pazartesi

Mim Furyası,Sezon - 1 / Bölüm-2; Çıldırtan Detaylar...

Mim dediğimiz, ama aslında Paslaşmak ya da Sobelemek denilse daha bi manasına uygun olacak "Etkinlik" Dilék vesilesiyle blooguma yeniden konu oldu. Tabi bu sefer farklı bir konumuz var. "Çıldırtan Detaylar"... "Mim Etkinliği" nedir ne değildir, bilindiğinin aksine nasıl bir gaye yatar altında, niyet aslında nedir??? sorularını büyük bir titizlikle "Mim mi?? O da Ne Ola ki??" başlığı altında açıklamıştım. O sebeple direkt olarak Çıldırtan Detaylarıma geçeyim...

- Aşırı derece de ayrıntıcı birisi olarak, ayrıntıya önem verilmemiş olmasına çok bozulurum. Zira hiç bir şey yüzeysel olmamalı, tüm ayrıntılar olabildiğince düşünülmeli...
- Benim gayet bilgi sahibi olduğum bir konuda, birisi gelip de bana hiç bir şey sormadan, bilip bilmediğimi öğrenmeden bilmiyor muamelesi yapıp kırk saat beni bilgilendirmeye(!) çalışırsa boğasım gelir... ((:
- Bir defa söylendiğinde yeterli olacak bir şeyin kırk defa söylenmesi...
- Karşısındakinin kim olduğunu bilmeden, sadece "Nick"ini bildiği kişiler hakkında ileri geri yorumlar yapan "İnternet Kullanıcıları"na...
- Göya Modifiyeli Doğan, Şahin arabalarla sabahın 3'ünde - 4'ünde apartmanın önündeki caddeden motoru boğa boğa geçen "İnsan Evlatları"na...
.
.
.
Daha uzuyor, acayip derecede "kıl" biri olmam sebebiyle çıldırtan konu çooook ((: neyse ama şimdilik yeterli bu kadarı...
Hah son olarak da;

MERAK ETMEYENLERE KIL OLUYORUM :P


Bu "Mim"i başkasına paslamak istemiyorum zira bir çok kişiyi gezmiş bir "Mim" ve daha da uzamasın diye düşündüm((:
Ayrıca ufak bir haber vereyim, "Mim" olaylarına biraz farklı bir boyut getirmek amacıyla 1 haftaya kadar çok değişik bir "Etkinlik"e girişeceğim, bir kaç blog yazarı yakın arkadaşımla. Yenilemek lazım bazen bazı şeyleri değil mi...(((:

4 Ekim 2007 Perşembe

Önce Alışveriş, Nerede "FİŞ"??

Yaklaşık 2 haftadır kafamda dönen, bir türlü "Cehaletim ortaya çıkmasın" diyerek kimselere soramadığım, susup içime attığım bir merakla yanıp tutuşuyorum. Ancak artık "Merakım"ın ağır basması sebebiyle buradan sizlere sorup "Cehaletim"i gidermenizi rica ediyorum...
Akranlarım ve büyüklerim gayet iyi hatırlar. Bir zamanlar "Devlet"in başlattığı ve halkı bilinçlendirme konusunda gayet amacına uygun bir reklam serisi vardı. "Önce Alışveriş, Sonra Fiş" sloganıyla alışverişlerde kayıt dışının azalması, halkın bu konuda bilinçlenmesi için türlü türlü reklamlar yapılmış ve büyük ölçüde amaca ulaşılmıştı. Şahsen ben o reklamalrdan sonra sakız için bile fiş ister olmuştum...
Tabi zaman değişti, teknoloji ilerledi...Paranın yerini Kredi Kartları aldı. Şimdilerde ise son moda"Garanti trink"...Reklamlarını sık sık görüyoruz, güzel ve işlevli bir uygulama(mı acaba??)... Yalnız benim kafam "Başlık"tan da anlaşılacağı üzere farklı bir noktaya takıldı. Tam olarak şu şekilde;
"Reklamlarında eleman geliyor,trink okutuyor( ki kasıla kasıla, kasiyeri iplemez, muhattap olmaz bir halde) basıp gidiyor.

Eeeee hani "Fiş"???

Kardeşim bizim ülkemizde yıllarca çalışıldı uğraşıldı bilinçlensin diye millet, hatta 4-5 ay öncesinde kampanya başlatıldı Maliye bünyesinde "100 fatura ve ya Fiş getirene çekilişle Laptop" şeklinde. Eeee bu reklamdan sonra gayet "Özenti"liğe yatkın bir ülke olarak, "Şekilcilik" adına fişi umursamadan reklamlardaki gibi basıp giden sayısı bir hayli olacaktır.
Kimse sakın, "Ya o reklamın amacı farklı, hem orda fiş aldığını görse ne olur görmezse ne olur, orada fiş almadı diye biz de fiş almamazlık edecek değiliz ya, o kadar da aklımız çalışıyor" demesin. Diyen varsa, onlara öncelikle "Thank you for smoking / Sigara İçtiğiniz İçin Teşekkürler" i izlemelerini (özellikle de Hollywood filmlerinde ufak ayrıntılarda yer alma karşılığında ödenen tonla para ile ilgili kısmını) , biraz da psikoloji incelemesi yapmalarını tavsiye ederim. Nasıl dizilerdeki silahlı kişiler, halkımızı "Delikanlılık" ayağına maganda haline rahatça getirebiliyorsa, bu tarz reklamlarda "Duyarlılığı", "Bilinçli Kişi" sayısını hızla azaltıyor, farkında bile değiliz... Magazin programlarını, sabah programlarını bizleri yozlaştırdığını söyleyerek protesto eden (ve ya ediyormuş gibi davranan) bizler, biraz da reklamları irdelesek nasıl olur acaba...???

Not: Belki belirli bir sistem gereği fişsiz alışveriş yapılıyordur bu "Trink" ile diye düşünüyorum, en azından bir umut diyerek... Lütfen bu konuda;

BİRİ BENİ AYDINLATSIN!!!