27 Kasım 2007 Salı

İraden mi Var, Derdin Var

Not: Resmin konuyla ilgisi pek yoktur, ama isteyince herhalde bi yerden alaka kurulur, yapın artık bir şeyler olay benden çıktı :P
Dünya meydana geldiğinden beri pek çok canlı var olmuş, bir kısmı varlığını hala sürdürürken, bir kısmı da yo olup gitmiş. Bu canlıların çeşidi belki milyonlarla ifade edilebilir, belki de daha fazla... Aksi iddia edilse de bu canlılardan sadece insan iç güdüsel değil de, iradesel hareketler yapar. Zira irade insana özgüdür, yalnızca insanda bulunur. Her ne kadar insanlar olarak oturup bununla övünsek de, "iradem var uleyynnn yaparım istediğimi, kim karışır." nidaları atsak da işin özü böyle değil tabi ki. Bu söylemler hemen her konuda olduğu gibi tabiri caizse "işimize geldiğinde" dile gelir. Bir konuda yaptığımız seçim, aldığımız bir karar güzel sonuç getirdiyse "ohh ne alaaa"... "Ben seçtim, ben kendi irademle bu kararı verdim, ben yaptım" der, kendimizle, kararlarımızla boş boş övünür dururuz. Ancak işler iyiye gitmediğinde, kötü sonuç olduğunda, hemen kendimizi, irademizi olayın dışına iter, başkalarını olaya dahil ederiz. Sınavdan iyi sonuç alınır "Ben yaptım", kötü sonuç alınır "hoca verdi" denilmesi bu duruma klasik de olsa çok güzel bir örnektir. Ancak bu tarz davranışları eleştire duralım gün içinde bunun gibi türlü türlü durumlarda benzer tepkileri veriyoruz ama haberimiz bile yok. Misal, çok acelemiz vardır, bir cafe de yemeğimizi yeriz, acele ile kalkarken telefonumuzu masa da unutur kalkar gideriz. Koşa koşa gideceğimiz yere yetişmeye çalışırken bir anda telefon aklımıza gelir, anında geri döner bakarız telefonun yerinde ohoooo yeller esiyor!!! O anda garsondan 1 bardak "Buuzzzzzzz" gibi bir su istemek yerine, garsona bağırmaya çıkışmaya başlarız. Bir yandan da telefonu alan "Günün Talihlisine" küfürler mi edilmez, belamı okunmaz, artık Allah ne verdiyse... Kısaca az önce bahsetmiş olduğum, işler kötü gidince devreye giren prosedürü uygulamış olunur. Tamam telefonu alan suçlu ama biz de resmen "Al kardeşim bir telefonun lafı mı olur, aaa bak almazsan ölümü gör" demekten farklı bir şey mi yapmış oluyoruz?? Gayet irademizle kendi kararımızla telefonu masaya koyup, yemeğimizi bitirip ardından telefonumuzu almadan kalkıp gidiyoruz.Bakın irademiz dışında gerçekleşen herhangi bir şey var mı? Çok katı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorsanız emin olun bu daha hiç bir şey. Misal Kafasına silah dayanmış birisinin bir şeyi yapmak zorunda bırakılması da yukarda bahsettiğim olayın aynısı dersem!!! Neden olmasın silah kafasına dayandığında önüne seçenek sunuluyor. "ya şunu yapacaksın, ya da öleceksin" kişi düşünüyor, eğer yapması istenilen şey ölmeye değecek bir şey değilse "canım daha değerli" deyip kabul ediyor. Yok ölmekten daha önemliyse "hayır yapmam öldürseniz de" diyor. Sonuçta yine kendi iradesiyle bir karar alıyor. Hatırlayın Kadir Abimiz pek çok kez bunu yaşamıştır. Delikanlı abimize "Bu işin peşini bırak yoksa ölürsün" derler. Ama nafile abimiz için ölümden daha kıymetlidir o yaptıkları ve "Durmayın çekin vurun" der. Ama ne zaman ki "o zaman bırakmazsan bizde (esas)Kızı(tabiki de Türkan Şoray'dır) öldürürüz" derler, o anda abimizdeki o "Mangal" gibi yürek "Cossss" diye sönüverir, abimiz peşinde olduğu işin (esas)Kız'dan önemli olmadığını düşünür ve "Kabul ediyorum, ama kızın saçına bile zarar gelmeyecek" der. (vayy beee ne aşklar varmış (((: ). İşte bakın yine irade, yine seçenekler, yine seçim söz konusu. Ama tabi hemen bu durumlarda bizler "Ya ben bir şey yapmadım yapmak zorundaydım" deriz. Ancak sonucu değiştirmez. Rüşvet alan silah zoruyla da olsa isteyerek de olsa sonuçta rüşveti almıştır ve cezası sabittir. bu da böyle bir şey işte (((: İşte bunları düşününce, bu açıdan bakınca yüzümüzü "hıh" şekline getirip(beni tanıyanlar bu hıh suratımı iyi bilir :P), afedersiniz, hayvan işte ne olacak biz daha üstünüz "iradem var, kim ne karışır istediğimi yaparım" dediğimizde, onlarda içlerinden muhtemelen "Ohhh hayat şahane, iradeeem yookkk derdim yok, Allah içime ne verdiyse onu yapıyorum, ne kadar ekmek o kadar köfte" diyorlardır, kim bilir... Ve ne demiş ünlü düşünür, "Örümcek Adam" namı diğer "Spiderman"in Ben Eniştesi(yahut amcası)
"Büyük Güç Büyük Sorumluluk Getirir"...
Ya-sin için Ekleme: Kadir abimiz ile ilgili benzetmem için buyrun Devlerin Aşkı filminden bir alıntı, Yasin kafanda biraz daha şekillenir durum sanıyorum :P, yok olmadı şekillenmedi dersen de zorlama biz seni bu halinle de sevebiliriz, kabulleniriz bu halini, üzülme sakın olur mu :P:P:P

9 Kasım 2007 Cuma

Çok Hücreli Bedenin, Tek Hücreli Hayatı

Çok uzun yıllar sonra, çok yabancı ama aslında bir o kadarda tanıdık, çok ayrı yerlerde, çok başka yollarda yürüdüğüm ama aslında hemen hemen aynı yolda benzer fikirlerle, benzer amaçlarla, gayelerle yürümüş olduğum, kıymetini kelimelerle ifade etmeye çalışmamın yersiz olduğunu düşündüğüm (zira kelimelere dökemeyeceğim bir kıymete sahip ((: ) bir arkadaşımlayken konuşma esnasında verdiğim bir örnek vardı ve o örnek hakkında bir yazı yazmamı söyledi, ben de şunları yazdım ve buyrun sizinle de paylaşalım bunları ((:

"İnsanın hayatı, özellikle de duygusal yaşamı hücreyi andırır. Hayatımız, duygularımız bir “mantık” zarı ile çevrilidir. Hayat boyunca insanları seçer, değerlendirir ve hayatımıza girmesinde sakınca görmediğimiz kişileri hayatımıza alırız. Tıpkı hücre zarının seçici - geçirgenlik özelliği ile maddeleri seçip, değerlendirip uygun gördüğü maddeleri hücre içine alması gibi. Hücre bu maddeleri yapıtaşı olarak kullandığı gibi çeşitli dengeleri korumak için de kullanır, yeri gelir artık işine yaramadığı için ya da zarar vermeye başladığı için hücre dışına atar. İnsan hayatında da durum farklı mı? İnsanlar girer hayatımıza, zamanla hayatımızın en önemli noktalarında yer alırlar, bazı sebeplerle hayatımızda tutarız, veya artık bir paylaşımımız kalmadığı için hatta yeri gelir bize zarar verdiği için hayatımızdan uzaklaştırmaz mıyız?

Biraz daha özelleştirirsek bu benzetmeyi, hücre ile insan yaşamının bire bir, nasıl da örtüştüğünü daha net görebiliriz. Şöyle ki dikkatlice baktığımızda aslında insan için aşk ne demekse, aşık olduğu kişi ne kadar önemliyse, hücre için de protein bu şekilde. Evet evet protein olmadan yaşayamaz hücre, yani protein (bir başka deyişle AŞK) olmadan yaşanılmaz, yaşam olmaz!!! Hücre protein i içine alır ve bu proteini temel yapısına katar. Ama ne yazık ki hücrede ki bu yapılanma hücre için hep iyi sonuçlara sebep olmayabiliyor. Protein olarak görülüp hücreye alınan ve hücre yapısına katılan, hatta hücrenin kontrol noktasında önemli bir yapıda yer verilen bu protein, bazen protein yapısına büyük benzerliği olan VİRÜS lerden biri olabilir. İşte protein sanıp hücrenin içine aldığı bu Virüs e hücre zamanla önemli noktalarda yer verir ve bir sure sonra virüs hücre içine iyice yayılır ve hücreyi ele geçirerek hücreye çok büyük zararlar verir. Malesef, insanların hayatının akışı bu yönden de örtüşüyor. Birisine aşık olur, onu çok özel görür ve apayrı tutarız. Onu hayatımıza çok iyi niyetlerle ve fikirlerle alırız. İşte zamanla o kişiye o kadar önem veririz ki hayatımızı AŞK ımız üzerine kurar, tüm planları o çerçevede yaparız. Yani kısaca insan hayatını, hayatına aldığı AŞK üzerine kurar. Ancak hücredeki yanılma gibi hayatımıza aldığımız AŞKımız da bazen malesef Virüs ün ta kendisi çıkabiliyor. Bir süre farkında olamıyor insan, hayatını AŞKı üzerine kurmaya başlıyor. Ve an geliyor Virüs kendini gösteriyor. O yaptığımız, düşündüğümüz tüm planlar, her şey alt üst oluyor. Artık o kişi size keyif, mutluluk bir yana acıdan, üzüntüden başka bir şey vermez oluyor. Ve bir süre daha sonra artık o kişi sizin, o seçici geçirgen mantık zarı ile çevrili hayatınız da olmuyor. Ama izleri hep yerli yerinde bir yandan acı vererek kalıyor gitmemek üzere…"

Yazdığım bu yazı hakkında fikriniz, yorumlarınız ne olur bilemeyeceğim ama herkes Aşk, Sevgi v.b. şeyleri kendi bildiği, becerebildiği şekilde ifade eder, ya da benim yaptığım gibi ifade etmeye çabalar. Bende öyle yapıp kendimce anlatmaya ifade etmeye çalıştım, mümkün olduğunca... Tıpkı Meşhur Matematikçi Ömer Hayyam'ın rubailerinde bir 4 lükteki sözleriyle sevgisini matematiksel olarak dile getirmesi gibi;

"Öyle bir çember çizilse ki,

Çemberinde ben merkezinde sen,

Sen döndükçe beni, ben döndükçe seni görsem,

Öyle bir an gelse ki, yarıçap Sıfır olsa"

Ömer Hayyam