30 Eylül 2008 Salı

Nerede O Eski Ramazanlar? - Bakin Orada Duruyor ya İşte...

Evet evet ya tam orada, sorduğunuz yerde duruyor. Hatta sizi çevrelemiş halde. Hep de oradaydı, bir yere gitmiş değildi. "Bizim zamanımızda", "Vakt-i zamanında" şeklinde başlayarak anlatılan bayramlar aslında hala, tam da aynı yerinde duruyor. Fakat insanın bir numaralı özelliklerinden biri devrede olduğu için bu şekilde girişleri olan cümleleri bayramlarda sürekli duyuyoruz, söylüyoruz. Bu üstün özelliğimiz gereği olumsuz bir durum oldu mu hemen ilk iş kendimizi olaydan ayırır dışında tutarız. "Olayın asıl sorumlusu şu", "Aslında tamamen bu yüzden" falan filan... Bu sebep bulmacalar uzar gider her defasında ama ne hikmetse hep sanki birisi bize gelip şöyle bir olay var sebebi nedir diye sormuş gibi çıkan sonuçlarin bir tanesinde bile kendimiz rol almayız. Alsak da başrol bize düşmez hiç. Duyarsınız, görürsünüz hep televizyonda bayram programlarında, "Eskiden şöyle güzel programlar yayınlanırdı televizyonlarda" ve benzeri sözleri. Eee kardeşim tamam güzel diyorsun da o programı yap biz de izleyelim. Televizyonda program yapıyorsun elinde içeriği ve formatı düzenleme imkanı var; "heey gidi" diyeceğine, saçma sapan konuklar ya da içerikler sunacağına yap o dediğin programı, eski bayramlar için sen üzerine düşeni yapmış ol gerisi bize kalsın...

"Ama öyle yaparsam da izlenme oranı düşüyor, reklam geliri azalıyor...v.s."

Şu olay aklıma geldi bakın;

"Diyojen bir gün İskender'le birlikte iken İskender:
- Dünyaya tekrar gelme şansım olsaydı Diyojen olmak isterdim, der.
Diyojen'se:
- Neden dünyaya yeniden gelmeyi bekliyorsun, şimdi ol, diye karşılık verdi.
İskender:
- Ama henüz fethetmem gereken yeni ülkeler var, dedi."

"Heey gidi hey, eskiden bayramlarda tek tek büyüklere ziyarete gidilir, bayramlaşılırdı. Şimdi kapı komşusuna bile gitmiyor insanlar."

Eee sana gelen yoksa durma sen git büyüklerine, olmadı küçüklerine. Ya da çık kapıdan yan dairenle başla ziyaretlere. Tanımıyorsak da tanışmış olunur. Ne kaybedilir? Zaman? Onu zaten evde yatarak kaybediyoruz, pek bir değişiklik olmaz. Ancak kazancın olma ihtimali çok yüksek.

Her yıl bana cidden gına getirir, herkesin ağzında sakız olur bu konu. "Eski zamanda şu vardı bu zamanda şu yok." Tamam işte sen yine yapmaya devam et ki, aynısı olmasa da ucundan kıyısından benzeri olsun bir şekilde.

Kısaca başta da dediğim gibi olayları sanki uzaydan gelmişiz gibi kendimizden soyutlayarak değil de, tam aksine olabildiğince kendimizi de içine katarak değerlendirirsek ve bizzat çaba sarfedersek illa bir gün karşımızdakilerin de farkına varmasını sağlayabiliriz. Haa şunu da diyeyim bu kadar asıp kesiyorum ama ben de bunu yapabiliyorum diyemem, ama en azından deniyorum. Sizde en azından "şöyle yapılmıyor, böyle edilmiyor" demek yerine kendiniz yapmaya çalışın, deneyin.

Hıncal Uluç'un şu anısı ile bitireyim:

"Londra'da bir arkadaşımla sabah erkenden saat kulesinin karşısında bir cafede buluşacaktım. Saat kulesinin oraya geldim fakat yeri bulamadım. Biraz da geç kalmışlığın telaşı vardı. O telaşla saat kulesinin karşısında ayakkabı boyayan yaşlı bir adama yanaştım: -Şu şu cafe nerede acaba? Adam kafasını kaldırdı ve gülümseyerek: - Size de günaydın!!!, dedi"


meraklı not: Şu sıralar yeniden yazmaya başladım görüldüğü üzere ancak eleştirimsi şeyler yazıyorum. Eğlenceli ve farklı içerikli yazıları da yazarım ama hele dökeyim içimdekileri gerisi gelir artık, en azından öyle umuyorum :P :P

3 yorum:

ya/sin dedi ki...

Senin de bayramın mübarek olsun :P

diLék dedi ki...

ben görmeyeli teman değişmiş çok da güzel olmuş.... ben artık sadece okuyucuyumm... bilmem farkettin mi gerçi bayadır okumuyodum da ama olsun :D

diLék dedi ki...

azadettim dilekcetin.blogspot.com 'u ((: